Translate

22 Nisan 2019 Pazartesi

Aysel


Saate baktı, 01:55. Masalardan örtüler toplanmış, sandalyeler ters çevrilmişti. Şef garson olarak çalışmaya başlayalı beri çok kısa bir süre geçmişti. Üstelik iyi bir transfer ücreti de almıştı. Şehrin önemli isimleri sırf onun için buraya gelir olmuşlardı. Lokanta sahibi de bu durumdan pek hoşnuttu.
Eve geldiğinde salonun ışığı yanıyordu. Karısı çocukları uyutup kendisini bekliyordu herhalde. Sürpriz yapmak için zili çalmak yerine kapıyı anahtarı ile açtı, ayakkabılarını çıkartıp dolaptan terliklerini aldı. Karısı üstüne sinen balık kokusundan nefret ederdi. Önce banyo yapıp bu kokudan kurtulmak istiyordu. Yoksa karısı bu gece de onu tersleyecekti. Kapının arasından salona baktı.
Evlendiklerinde o otuzuna yeni girmişti, Aysel ise henüz onaltısındaydı. İki yıl sonra, balık kokusunun sindiğini bahane ederek beline kadar uzun kahve rengi saçlarını kestirmisti.
Cumartesi geceleri lokanta her zaman daha kalabalık olurdu. Masaları dolaşıp müşterilerle sohbet etmeyi severdi Hasan. Ama bu akşam kupa maçı nedeniyle normalden daha erken kapatmak durumunda kalmışlardı.
Banyoya geçti. Karısı geldiğini fark etmemişti. Onu bu kadar erken beklemiyordu. Sabun kokusu balık kokusunu biraz olsun atmıştı üzerinden. Salona girmeden tekrar kapı aralığından baktı. Karısı bilgisayarın başında bir şeyler yazıyordu.
Geçen sene büyük oğlanın 14. yaş gününde aldıkları bilgisayarı kullanmayı çok çabuk öğrenmişti. Asıl sorun bilgisayarın başında çok fazla zaman geçiriyor olmasıydı.
Kapı açılırken hafifçe gıcırdadı. Aysel kocasını karşısında iç çamaşırıyla görünce biran kıpırdamadan durdu. Sonra bilgisayarın kapağını aceleyle kapattı. Şaşkın bir ifadeyle neden erken geldiğini sordu. Sanki bu beklenmedik durumdan rahatsız olmuş gibiydi.
Hadi gel dedi Hasan artık yatalım, geç oldu.
Sabah Aysel uyanmadan salona gidip bilgisayarın kapağını açtı, parmağının ucuyla bir tuşa dokundu. Ekranda bir yazı belirdi. “ Mesajınız var. Okumak için bir tuşa basınız”, bir tuşa bastı. Gelen mesajı sonuna kadar okudu. Diğerlerini de. Onlarcası vardı bu mesajlardan.Başı dönmeye başladı, dizleri titriyordu.
Daire kapısının yavasça kapandığını duydu, hızıca hole geçti, karısının terlikleri duruyordu. Kapıyı açtı, Aysel çoktan apartmandan çıkmıştı. Kapıyı kapatıp tekrar bilgisayarin başına geçti, ütün mesajları okudu, bazılarını birkaç kez. Bunca yıl sonra bile hala çok  sevdiği karısı bir sürü adamla yazışıyordu hem de nasıl, bazılarını okurken onun bile yüzü kızarıyordu. Telefon sesiyle kendine geldi. Aysel onu terk ettiğini söylüyor, Çocukları babasının evine getirmesini istiyordu. Doğru düzgün konuşamadı ama Çocuklarını vermeyecekti.

Hakim, Aysel’in bütün çabalarına rağmen çocukları babaya verdi. Çocuklar sadece ayda iki defa annelerini görebileceklerdi, bu bile Hasan’i kızdırıyordu.
Mahkemeden üç hafta sonraki Pazar Aysel çocukları almaya gelmişti, yanında kısa boylu bir adam vardı. Hasan’ı iterek içeri girdi Aysel, Hasan mutfaktan ekmek bıçağını aldı, hızla Aysel’in sırtının ortasına sapladı. Kendine geldiginde hol kan gölüne dönmüştü. Bir polis bileklerine kelepçe takmaya çalışıyordu. Büyük oğlu da annesinin yanında yerde yatıyordu. Hasan o zaman farketti ki ikinci bıçak darbesi annesini korumak isteyen oğluna gelmişti.  

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder